kaşif

  • İnsan kendi kentini oymaz, taramaz kilometreleri aşıp gelenler kadar. İnsan kendi kentinde kaşif olmaz. Ben İstanbul’u iyi bilen İstanbullu, Ankara’yı iyi bilen Ankaralı, Türkiye’yi iyi bilen Türk görmedim. 

Ayrıntısına hiç bulaşmazlar bile; nasılsa bir gün yaparım, kaçmıyor ya diye. Sokaklarında kaybolmazlar; çünkü ya kaybolmaktan korkarlar ya da kaybolmayacakları kadar her oyuntuyu bildiklerine inanırlar. Üç mahalle ötenin hikayesi, İskandinavya kadar heyecanlandırmaz. İş-okul arkadaşı, vasıfsız ama tanınmış biri kadar cezbetmez. İnsan yakınını merak etmez, uzakların belirsiz çizgilerine dilediğin hayali yerleştirebilirsin çünkü.

Kendini gerçekleştirmek dendi mi zihinde bir keşiş, bilge, münzevi çizilir. Babaannemiz, bu kişilerden biri asla olamaz nedense. Yakıştırılmaz. Okuduklarımız, öğrendiklerimiz hep uzaklarda, insanüstü bir maddede aranır. Kendimizi bile kendi aynamızdan, zihnimizden değil; başkalarınınkinden görmeye çabalarız. Kendimize bile uzaktan bakarız.

Yüzde doksan küsuru müslüman zannedilen bu ülke, Cuma’ya gitmeyen arkadaşına neden soranlarla doludur ve bu kişiler azınlık değildir. Çünkü onlara göre, neden sorgulanan kişi muhakkak müslümandır, çünkü ateistler yurt dışında yaşarlar onlara göre. Bir babanın oğlu tanrıyı tanır, tanımazlık edemez. Olamaz öyle bir şey, bunlar hep uzakların masallarıdır.

Meşhur bir yazar var, kendisine gönderilen şiirleri inceler durur onlarca yıldır. Kırkına yaslanan oğlunun on dokuzunda yazdığı şiiri yeni fark etmiş, değil ki üzerine konuşsunlar…

Hep bizimdirler ya, insan hep en yakınına geç kalır böyle böyle.

Sait Faik’in Bir Bahçe’sini ve onun hakkında yazılan bir yazıyı okudum. Hikayedeki karakter sanki öylesine sıradan değilmiş gibi gereksiz bir methetme… Yazarların övgüye değer olan yanı, karakterin herkes gibi oluşunu, sıradanlığını yazmaya layık bulup kelimeler ve kurguyla bunu yüceltmesidir aslında. Yoksa kitap karakterleri marjinal insanlar değildir, öyle olanlar da yazılmaya layık değildir. Bu kişiler Gogol’un küçük insanları gibiyken, sanki o kitaplardaki hikayeler peri diyarında yaşanmış ve kahramanları her gün gördüğümüz insancıklar değilmiş gibi anlamsız bir özdeşleşme, kuruntu… Sen otobüste yanında oturan adamda neden hikaye aramıyorsun diye sormazlar mı adama?

En sıradan insan eylemini yerine getirmekte olan Picasso’yu gördüğünde, onun Picasso olduğunu bilmeden Picasso’luğu ona yakıştırabilmek meziyetlerin en büyüklerinden olabilir. Görünümde her şey bayağıdır. Bayağıyı filtreyle, kelimeyle, fırça darbeleriyle, her şeyden önce onu tasavvur eden zihinde süslemekteki yaratıcılık ve bunu yapanları ayırt etme becerisidir metholunacak şey.

Şehrini hiç gezemeyeceksin, iş arkadaşının bir filozof olduğunu hiç bilemeyeceksin, halanın kızı yüzyıllar sonra bir ideolojinin en önemli isimlerinden biri haline gelecek, öğrenemeyeceksin. Beğenmediğin bir kadının yüzü, ünlü bir portrenin ilhamı olacak belki…

Merak etmiyorsan kusura bakma, hiç bilemeyeceksin.