Bir şeylere inanmak ve bağlanmak istedim. Uzun uza diye düşünmeden, uzadı diye kestirmeden. Vasatı sevmek istedim, vasata sarılmak, vasatı koklamak istedim. Beni anlamalarını bekledim, beklenmediğimi anlayınca yine bekledim. Beklemek uzayınca her insan gibi benim de geldi çişim. Ömrümden çalınacak zamanın soğuk betonuna işemek istedim. Akrostişlerde gizlenen ”kutsal” isimler, sıvanın ve ısınmış ıslaklığın kokusuna sızsın istedim.
Artık boş olmak istedim. Üç kere ”boş ol” desene bana. Yürüyen merdivenlerde sağda durup soldan yürümeyi bir türlü öğrenemeyenler gibi farkındasız olmak istedim. Başıboş koşmak, boş konuşmak, başı sonu bilmez bir farkındasız olmak istedim. ”Farkındasızlık!” Ne biçim ne bozuk bir Türkçe bu şimdi? İşte böyle kelimeleri alt üst etmek, sökmek ve birleştirmemek istedim. Senci gibi. Bencil gibi. Tarihi geçmiş bir hayatı farkındasızca içmek istedim. Mide bulantımı bağlayacak bir neden istedim.
Birisiyle konuşurken uzun süre gözümü kaçırmadan bakabilmek istedim. Saniyeler su gibi geçmesin bakarken ve bedenimden ter boşalmasın bir kere. Bir şey düşünürken ya da biriyle konuşurken üç cümle sonrasına istemsizce geçiveren kafamdaki şey yavaşlasın ve hatta dursun istedim. Dayanamıyorum artık bu sürate, bittim.
Küçükken geleceği bilmek bir meziyet sanırdım, ama şimdi bilmemek istedim. ”Bir gün gelecek ve sen 21 ay yatacaksın fakat şimdi değil!” İyi de ne zaman? ”Ona da biz karar veririz, çünkü biz hayatların içine edenler yüksek cemiyetiyiz!” Aman çok da ”yüksek’imdesiniz!”
Yükseklerde olmayı çocukken isteriz. Çocukken olmak istediklerimizi sonradan olmak istemeyiz. Ben ilkokulda Atatürk olmak, ortaokulda Che olmak, lisede Mahir olmak istedim. Şimdiyse, sadece kar olmak istedim. ”Kar yağsa da kardan da olsa adam görsek” diyen enişteler yengeler gibi değil. Adamdan ya da kadından kar… ”Ulan ne güzel” dedikleri anda sulanıp çamura yatan, tipini beğenmediğinin ayağını kaydıran, kafasına göre yok olan, gıcık olunan ama yine de özlem duyulan kar. Yine en çok çocuklar çıkarsın tadımı. Kahraman olmaktan çoktan vazgeçtim dostum. Hayatlarınızın mazgallarından sızmak istedim.
Öncelikler vardı biliyorum ama ben istediğim sorundan başlamak istedim. Sorunu çözemeyince boş bırakmak yerine kafadan atmaktı bildiğim. Sonradan geri dönersin dediler, dönemedim. Üç kafadan atış boğazımdan bir yumruyu götürdü.
Şimdi de seni kafamdan atmak istiyorum dostum. Ne gözlerimi kaçırışımı, ne çişimin gelişini, ne beynimin konuşurken üç adım sonraya geçişini, ne vasatı sevişimi, ne de kar olup hayatınıza damlamak isteyişimi; bilemedin! Mazgalları açmadın, hayatına sızdırmadın. Bilemedin dostum. Ben sadece onların çocukları yaşarken, bizim çocuklarımız ölmesin istedim. Başıma ne geleceğini düşünmeden konuşmak istedim. Güneş çıkınca eriyeceğimi bilmeden, buhar olup da düşmeden, sonumu düşünmeden yazmak istedim. Sadece yaşamak istedim.